Boş Zamanlar Bahçesi

 

Şahin Demir’in yeni resimleri geleneksel portre, natürmort ve soyutlama biçimlerinin sınırlarını zorluyor. Genç sanatçı, Ankara’da geçirdiği uzun yıllardan sonra hâlen yaşadığı İstanbul, Beşiktaş’a taşındı. Demir’in çalışmalarında geleneksel figür resminin gerçekçiliği ve dışavurumcu özgürlükçü tavır, ustalıkla gerçekleştirilen soyutlamalarla bir araya geliyor. Sevil Dolmacı Art Gallery’de gerçekleşen ‘Boş Zamanlar Bahçesi’ sergisi sanatçının üretimlerinde yeni bir dönemi işaret ediyor. Villa İpranosyan’ın tamamında sergilenen yirmi beşin üzerinde yeni eserle Demir, üretimlerinde yeni bir olgunlaşmanın yanı sıra sanat tarihinde yer alan üslupların yenilikçi bir birleşimini ortaya koyuyor. ‘Boş Zamanlar Bahçesi’, aynı zamanda çevresel yıkım ve felaketlerden, kıtlık, yoksulluk ve karmaşık toplumların çöküşüne kadar, bugün dünyamızı etkisi altına alan ciddi konulara da nazikçe değiniyor.

 

Demir, ustalıkla gerçekleştirdiği figür çalışmalarıyla tanınıyor. Figür, özellikle kadın figürü, geçmiş üretimlerinde olağanüstü manzaraların önünde tasvir edilmiş tek veya çoklu figürlerden son yıllarda yaptığı büyük ebatlı portrelere kadar sanatçıyı meşgul eden bir konu oldu. 2015 tarihli eski eserlerinde görülen adli tıp görevlileri ve inşaat işçileri gibi farklı üniformalı çalışanlar izleyicide huzursuz bir his yaratır. Üniformaların parlak alanları gri ve karanlık sahnelerle tekinsiz olarak tanımlanabilecek bir tezat oluşturur.

Son dönem üretimlerinde Demir, muğlak şekilde portre olarak tanımlanabilir resimler yaptı. Resimlerin türüne ilişkin kararsızlık konu alınan öznelerin kısmen veya tamamen gizlenmiş olması ve tuvalin bazı alanlarında bütünüyle soyutlanmasından kaynaklanıyor. Demir; Ella Krugylanskaya, Coady Brown ve Avery Singer gibi kendi kuşağının diğer başarılı genç ressamları ve Robert Longo, Marlene Dumas ve Alex Katz gibi usta sanatçılarda da görüldüğü gibi portre geleneğinin kabul görmüş normlarıyla oynamaktan zevk alıyor. Demir, tek bir resminde Longo’nun foto-realistik keskinliğini, Katz’ın stilinin uhrevi, minimal güzelliği ve Singer’in hermetik cansızlığıyla birleştirebiliyor. Tüm bunları düz boya alanlarının dinamik ve coşkulu fırça vuruşlarıyla birlikteliğinden doğan, taklit edilmesi imkânsız stiliyle gerçekleştiriyor.

Galeride sergilenen son dönem üretimlerinde gözlenebileceği üzere Demir, gelişen tekniğiyle eş zamanlı olarak ürettiği eserlerin boyutlarını büyüttü. ‘İsimsiz’ gibi büyük boy işler, Rönesans dönemi eserlerinden izleyicilerin aşina olduğu figüratif çalışmaları hatırlatıyor. Bu resimde sanatçı, güzel bir kadın figürünün el detayı ve portresini işlemek amacıyla sanat tarihinde ‘grisaille’ adı verilen, sadece gri ve tonlarının kullanıldığı, Giotto ve Michelangelo tarafından tercih edilmiş bir yöntem kullanıyor. Tuvalin geniş bir bölümünün girift foto-gerçekçiliği, Demir’in aldığı klasik desen eğitimini ve genç sanatçının çok yönlülüğünü hatırlatıyor. Sanatçı, daha sonra tuvale neredeyse heykelsi bir kalite veren impasto yağlıboya alanıyla kompozisyonu saf gerçekçiliğin zorbalığından kurtarıyor. Olduğundan daha büyük tasvir edilen kadın figürü çarpıcı biçimde tüm duvarı kaplıyor. Sanatçının eseri simsiyah bir duvara asma isteği resmi adeta mimari ögeleri aşarak tuval dışında yaşayan, canlı bir forma dönüştürüyor. Siyah duvara asılan ‘İsimsiz’ diğer eser, bir önceki resimle aynı etkileri taşıyor. Villa İpranosyan’ın doğal tonlarıyla tezat oluşturan Demir’in çalışmaları, izleyiciyi zanaatinin inceliklerini yakından incelemeye davet ediyor.

Sergideki en büyük iş olan ‘İsimsiz’de portreleri deforme edilmiş iki kadın figürü görülüyor. Kırmızı duvar, eserin tuvalden ve binanın mimari ögelerinden sıyrılarak gerçeğe karışma illüzyonunu destekliyor. Figürlerin arasında kırmızı arka planda süzülen bir ayçiçeği, neredeyse soldaki figürün arkasından yeşermiş gibi görünüyor. Figürlerin arasına serpiştirilmiş birkaç sarı fırça darbesi, düşen yapraklar olarak okunabilir. Bu küçük fırça vuruşları, kelimenin tam anlamıyla tuvalden akıyormuş gibi kadınların yüzlerindeki soyutlanmış alanları da yansıtıyor. Kadınlar yakından bakıldığında aynı tip giysi ve saç stiline sahip gizemli ikizler gibi algılanıyor. Bu figürler insan deneyiminin iki farklı yönünü işaret ediyor olabilir mi? Demir, yaşamımız boyunca taktığımız farklı maskelerin farkında: Sağdaki figür, dikkatle ileriye bakarken soldaki kadın içe dönük bir şekilde yana bakıyor. Bu resim bana ikonik Amerikalı ressam Alice Neel’in ‘Portrelerden çok insanları resmediyorum.’ söylemini anımsatıyor. Demir’in figürlerini portre olarak nitelendirebilir miyiz? Bunun yerine evrensel duyguların vücut bulmuş hâli olarak okunabilirler: aşk, tutku, korku ve yalnızlık.

 

Demir’in bu sergideki çiçek resimleri, figür temelli çalışmalarına ek olarak sanatçının 2021 yılının başlarında ürettiği çağdaş natürmort konulu resimlerinin doğal bir ürünü. ‘İsimsiz’ kemerli tuvaller, serginin yer aldığı villanın mimarisiyle uyum içinde gözüküyor. Her iki tuvalde de büyük ayçiçekleri yaz aylarının sonunda tohumları ağırlaşmış gibi sarkıyorlar. Doğurganlıkları vahşi bir terk edişle birleşiyor, çiçeklere coşku veren impasto alanlar ve koyu kırmızı fırça darbeleriyle işleniyor. Bu iki resim, hayatın kırılganlığı kadar canlılığını da bizlere hatırlatmakta.

Kesilmiş çiçekler elbette ki canlılıklarını kaybetmişler. Vincent Van Gogh, on dokuzuncu yüzyılın sonlarında ayçiçeklerini kendi sembolü haline getirdi. Van Gogh’un saksıda resmedilmiş çiçekleri en popüler eserlerinden. Aynı sanatçının kesilmiş ve yatay hâlde tasvir edilmiş ayçiçekleri depresif bir etki yarattığı için daha az ilgi görmüştür. Demir’in çiçekleri spektrumda dik ve sönük arasında bir yerde konumlanıyor. Bu çiçekler onu yıllardır meşgul eden insan figürlerinin temsili olarak değerlendirilebilir. Sanatçı, bu çiçeklerle bize her gün sayısız türün neslinin tükendiği mevcut küresel iklim krizinde yaşamın her hâlinin gelip geçici olduğunu hatırlatıyor.

Demir’in son resimleri, farklı stiller arasındaki ayrımı daha da bulanıklaştırıyor. ‘İsimsiz’  iki eseri sanatçının daha serbest ve deneysel çalıştığı yeni bir stile işaret ediyor. İnsan figürü bu yeni stilde hâlen mevcut olsa da bu örneklerde natürmort ve soyutlama bir öpücük formunda hakimiyet için yarışıyor. ’İsimsiz’, formların, farklı stillerin ve paletin karmaşık bir birleşimini gösteriyor. Ön planda bir çift kucaklaşırken solda yalnız başına duran, hayaletimsi bir figür saksının arkasında görülüyor. Boyasız tuval alanları parlak mavi boya, coşkulu bir kırmızı renk ve siyah fırça darbeleriyle tezat oluşturuyor. Bunlar karakalem çizim ile birleştirilirken diğer alanlarda sanatçı pigmentin tuvale damlamasına izin veriyor. Diğer bir ‘İsimsiz’ eser, sade palet kullanımı ve benzer bir tema olmasıyla tamamlayıcı bir çalışma olarak değerlendirilebilir. Bu çalışmalar, sanatçının eski tarzını geride bırakırken gösterdiği özgüveni ve Demir’in tuval üzerinde yarattığı sihri ortaya çıkarıyor.

Sergide bulunan bazı eserler, kaos ve düzenin eşiğinde geziniyor. ‘İsimsiz’ bu üç eserde Demir çiçek kalıntıları, vazoları ve diğer natürmort ögeleri birleştirirken eşit dozda tutku ve kaygı içeren fırça darbelerini resme ekliyor. Bu resimler, sergide beni en çok heyecanlandıran eserler arasında. İzleyicileri bu resimleri Baselitz veya De Kooning’in en iyi işleriyle birlikte düşünmeye davet ediyorum. Demir genç bir sanatçı, buna rağmen ürettiği eserler izleyicide uyandırdığı keyif alma duygusuyla ergin bir hava yaratıyor. Genç sanatçı, resimlerindeki özgüveni tek bir stil belirleyip buna bağlı kalmamakta buluyor.

Sanatçılar tarih boyunca ‘dışarıdaki’ olarak yaşamışlardır. Ötekileştirilmiş bir etnik gruptan gelen Demir, İstanbullu değil. Buna rağmen izleyiciyle evrensel bir insanlık duygusu üzerinden bağlantı kuruyor: dünyanın gidişatıyla ilgili endişeli, buna rağmen hepimizin etrafında var olan muazzam güzellikleri gözlemliyor ve geri besliyor. Demir’in eserleri, Adorno’nun 20. yüzyılın toplumu hakkında yazdıklarını somutlaştırıyor: ‘Uyumsuzluk uyum hakkındaki tek gerçektir.’

Demir’in sürecine tanık olmak büyüleyici bir deneyim. Dijital temelli üretim yapan Y kuşağı mensubu diğer sanatçıların aksine Demir, çoğunlukla imgesel çalışıyor ve dijital ilhamı bilinçaltı bir forma indirgeyerek üretimlerini gerçekleştiriyor. Genç sanatçı, doğrudan tuval üzerinde üretiyor ve her bir “özneyi” inanılmaz derecede içgüdüsel bir yaklaşımla ele alıyor. Resimleri sadece insanları, çiçekleri ve saksıları değil, ayrıca içinde yaşadığımız dünyanın duygularını ve huzursuzluğunu da çağrıştırıyor. Sevil Dolmacı Art Gallery mekânında sergilenen yeni eserler, sanatçının estetik tarzının gelişimine işaret ediyor. Resimler ne kadar serbest bir tutumla yapılırsa sonuç o kadar heyecan verici oluyor. Üretimleri, kendini kelimelerle ifade etmeyi pek tercih etmeyen genç sanatçının yerine her şeyi anlatıyor.

 

Dr. Kathy Battista

Küratör, Boş Zamanlar Bahçesi